11 Temmuz 2010 Pazar
9 Temmuz 2010 Cuma
sustained attention on the present moment
25 Mayıs 2010 Salı
bisikletin olsun!
100kg luk takım elbise desenli her şeyini eksik mükemmele adamış işadamlarının iş cıkış saatlerini gözleyip şehrin en işlek caddesınde aralarından vınnnn diye geçerken – şansımız varsa ceketlerinin çizgilerine hafiften dokunuşlar- , o an’lık da olsa onların hayatın da bır tehdit oluşturmanın o tekinsiz hazzı arkana bakdığında beklenmedik tedirginliklerini yüzlerinde görmenin katransız keyfini tekrar çıkarabilecek miyiz sence.
Keskin motivasyonun sayesinde çift haneli kilometreleri görmezden gelip saatlerce terimi üzerine akıttıktan sonra o özlemini çekeceğim kumsalların okyanus sularında yorduğun vücudumu mükafatlandırırken seni bant’ın bilmem kaçıncı sayısındaki bisiklet manifestosuna layik gördüğümü ancak şimdi söyliyebiliyorum. Evet senin üzerindeyken kendimi “o” kadar özgür hissediyorum
Peki ya o ara soğuklardan sonra çıkagelen sıcak günlerde seni en yakın parkın çimlerine ivedilikle savurup yere uzanana değin geçen o kısa süreçte üzerimdekileri azad edişim, birlikte yan yana güneşlenişimiz, en son, kasketi en uzağa fırlattıktan sonra güneş ile ateşli sevişmelerimiz
Her daim inmeye yüz tutmuş ön tekerleğine, pasını olgunlugunun delaleti gören vites zincirine, 2’yi geçmeyen pantalonlarımın 4’u gecmeyen paçalarının amansız düşmanı vites ‘göbeğine’ rağmen yinede km ‘leri saymadan beni metruk galerimsilerden,cafcaflı opera house etrafına taşıdın, benim fazla zararsız sevgime maruz kaldın
Uzun süre geçmeyeceğini rahatlıkla görebildiğin Dizimdeki Sydney hatırası 11 yaş bisiklet yarası -dövmesi- bırakmandaki suçsuzluğunu kabülleniyorum, üstelik bilimum yerlerinden sen geceyi kıvılcımlarla aydınlatırken göremediğim rampanın acı verici etkisinden sonra ben senin için endişeliydim çirkin sevgili.
Seni her dışarıya zincirleyişimde aklımı meşgul etmiş olman yetmiyormuş gibi bir de alışılagelmiş yağmurla kusursuz bir işbirliği içinde beni kendine hapsettin ama yine de yani ne denir ki ben seni çok sevdim
Seni diğer diğer göçebe bisikletlerin arasına bırakma zamanı geldi ucuz fahişem. Başla renklerde daha soğuk rampalarda yine yeniden..
3 Mayıs 2010 Pazartesi
Gözü "yollarda" Mayıs
# Avusturalya adasının underground sahnesinde moğollar - 'Katip Arzuhalim Yaz Yare Boyle', ilk feyzin ardından gecenin artwork ünde selda bağcan'ı farketmek, geceyarısı matinesi; zaman-mekan karmaşasının ortası, mavi gözlerin kaçamak bakışları altında barış manço ile kısık seste cüretkar bir düet. ses ve müzik: "Turkish Thai Pop"
17 Nisan 2010 Cumartesi
Tabiat ananın deli-kanlı zamanları - Volume 01
10 Mart 2010 Çarşamba
504 + 7
Kıtnot: Görüntüdeki ekran 60’lı yılların başında, bir sanat yapıtı için kullanılan tarıhteki ılk vıdeo calısmasıdır, içindekiler kısmı ise olabilecek en Asyalı halim sanırım.
İşte benim insanlarım!
Kıtnot: tanık oldugum en etkili calısmalardan biri, ılk sefer de akla gelenın aksıne heykel 250 yıldır 2 kat yükseklikte orada durmakta, zeki sanatcı goruntudeki yatak odasını en kucuk ayrıntısına kadar heykelin etrafına yerlestırmıs, algıda karambol odanın ıcındekılerı kendılerınden almıstır.
"Turkıyede kar yağarken plaj voleybolu oynamayı sevdim."
26 Şubat 2010 Cuma
katot
Bu yazıyı yazmanın zor olduğu bir toprak da yaşıyorum, hani nereden tutup da yazıyı akıtırsın bilemezsin.
Sadece tam ortasında olduğum şu 10 günü kesit alıcam , sofranın ta ortasına bırakıcam , masanın tamamını görmek size kalmış
21 şubat Pazar TROPFEST – 70.000 kişi ile aynı anda aynı çimlerde kısa kısa filmler seyretmek. Toplam da ort 150.000 kişinin iştirak ettiği, içerdiği filmler kadar olmasa da organizasyonun Çok başarılı olduğu dünyanın en geniş kısa film festivali – favori filmimin 1. Olması da ayrı bir juri hissiyatı doğurdu bende - ( check this out ! Abe forsythe – schock)
21 şubat chinese new year parade - shaolin savaşçıları çok matah olmasalar da Sydney sokaklarında son dragon dansını yaparlar
27 şubat mardi gras parade – dünyanın en önde gelen gay-lesbien festivallerinden, heterosexuel’lerın anlattığına bakılırsa çok ‘şey’ görmeye muktedir kırmızı jartiyerlerin günü
01 mart pazartesi – favori dünyalım Spencer Tunick Sydney’de. saatler 06.00 yı gösterir opera house 2000 kişi’yi en saf haliyle karşılamak için hazır, kelimenin her anlamında anadan doğma çıplak olmak için hiç bu kadar heyecan duymamıştım
02 mart Salı – jean pierre jeunet Fransız film kapsamında 5 yılın ardından çektiği filmi micmacs’ın galası için sydney’de. ona bir şekilde dokuncam gerekirse yine soyunurum.
Anti ve en sıra dışı olanından bir paratez çok kimsenin bilemediği Newtown Laneway festival için ; çöp kutularını biraz boya sıçrattıktan sonra içine 2 tane elden düşme speakar bir tane dj bıdıbıdısıyla işte senin sahnen, üstelik bunlardan 5-7 tane düşün hepsi ayrı bir kafa olmuş, ana sahenin önünde ‘yine’ yağan yağmura aldırış etmeden saatlerce dans eden güruhun çoğunluğu yarı, geri kalan kısmı tam çıplak olan insanlar – orada tanıştığım 3-5 aussie’nin ‘ev’ine giderken kendimi hiç de başka bir yere gidermiş gibi hissetmedim . salonun bir duvarı boydan boya speaker’larla kaplı iken kapının sürekli açık tutulması kendi geleneklerindenmiş, her an eline Bruce lee’nin 83 yapımı VHS lerinin geçmesi yada duvarların her birinin ayrı bir hikaye olarak sana ‘kafka’laşması çoktan oranın dokusu olmuş.. ufak bir kapımtırak bir geçitten büyükçene bir depoya geçiyosun gecenin ilerleyen saatlerinde, burada 1’i orta yaşlarında bir yunanlı anarşist olmak üzere 5 insan yaşar, squatting dedikleri şekilde paradan muaf tutularak. depolarında yamuk bir havuzdan, eski ve muhtemelen çalışmayan bir mustang’e, yüzlerce bisiklet parçasından , onlarca eski eşya’ya... Bir gün tekrar gitmek isticem oraya ama aklımda kalan tek ‘resmi’ imge 153 (kapı numarası) ve bütün paragraf boyunca tek bir polis kelimesi geçmemesine kocaman bir şemsiye de bizden